Hikâyemizin kahramanı daha 5 yaşında. Adı Parsa. İran uyruklu Türk bir ailenin çocuğu, fakat Türkçe konuşamıyor. Babası bir savaşta veya çatışmada hayatını kaybettiği için “şehit” unvanını almıştır. Babasının İran-Irak Savaşı’nda hayatını kaybetmiş olması imkânsız. Çünkü savaş biteli tam 29 yıl oldu, oysaki Parsa henüz 5 yaşında…
Parsa’nın Türk olup da Türkçe konuşamadığını, son günlerde sosyal ağlarda paylaşılan bir videodan öğreniyoruz. Videonun çekildiği tarih tam olarak belli değil. Bir yerde Aralık 2016 tarihine rastlamıştım. Fakat medyaya servis edildiği tarih, yeni. Okulların açıldığı tarihe denk getirilmesi de anlamlı. Hatta videodaki sohbetin ve orada ifade edilen cümlelerin de tesadüfen gelişmediğini, önceden planlandığını anlamak da zor değil. Bir mesaj verilmek istendiği kesin. Ve bu mesaj, hikâyemizin kahramanı olan küçük Parsa aracılığıyla verilmek isteniyor. Neden hikâyenin kahramanı olduğunu birazdan anlayacaksınız.
Olay şöyle özetlenebilir: İran Lideri Ayetullah Hamneyi, şehit aileleriyle görüşüyor. Bu esnada küçük bir çocuk (Parsa) elinde bir kâğıtla lidere yaklaşıyor ve çizdiği resmi gösteriyor, liderden alkış alıyor. Konuşmalardan, kâğıdın üzerinde hangi dilde ve ne yazıldığını bilmediğimiz bir yazının olduğunu anlıyoruz. Çocuk ve lider arasındaki konuşma Farsçadır. Fakat bir anda lider çocuğa Türkçe bir soru yöneltiyor: “Türk müsün, Fars mısın?” Soru oldukça ilginç. Daima “İranlı”, “Müslüman-Şii” kimlikleri üzerinde vurgu yapan lider, bu defa karşındakinin etnik kimliğini soruyor, hem de Türkçe soruyor. Liderin sohbet esnasında kullandığı tek Türkçe cümle bu. Çocuk şaşkın. Çizdiği resmi göstermeye gelmişti, ama beklemediği bir soruyla karşılaştı. Cevap veremedi, öylece şaşkın şaşkın bakmaya devam etti. Annesi hemen duruma müdahale ederek; “Aslında Türk, ama Farsça konuşturduğumuz için Türkçe bilmiyor.” diye aklınca mantıklı bir açıklama yaptı. Doğal olarak liderin bu cevaptan hoşlanacağını düşünüyordu belki de. Çünkü Parsa, liderin yıllardan beri uyguladığı dil politikasının ürünü, daha doğrusu yüz binlerce kurbanından biriydi. Liderin karşısındaki bu masum çocuk, onun liderliği döneminde doğmuş, liderlik ettiği ülkede büyümüş, kimlik kazanmıştı. Aslında asimile eden ve asimile edilenin karşı karşıya geldiği bir görüşmeye tanıklık ediyordu anne.
Lider, “Canım, Farslaşın derken, bu kadar da Farslaşın demek istememiştim.” dermiş gibi, anneye tavsiyede bulunur: “Çocuk Farsçayı okulda ve sokakta öğrenir. Evde Türkçe konuşturun ki iki dili de öğrensin, iki dilli olsun.” Büyük olasılıkla lider kendi örneğinden hareket ederek, Farsçanın hâkim olduğu, Türkçenin de gerektiğinde bir iki cümle şeklinde kullanılabildiği dengesiz bir iki dilliliği kastediyordu.
Kafasını onaylarmış gibi sallayan anne de şaşkındı. Belki de kendi kendine soruyordu: Madem evin dışında, sokakta, okulda bir işe yaramayacaksa, neden Türkçe öğreteyim ki? Ve eğer Türkçe öğrenmek önemliyse ve ülkenin başındaki lider bunu tavsiye ediyorsa, neden okullarda Türkçe eğitime izin verilmiyor? Ayrıca düne kadar siz Türk değilsiniz, Azeri’siniz diyen bir sistemin başındaki adam neden “Azeri misin?” değil de, “Türk müsün?” diye soruyor? Neden çocuğa evde “Azerice” öğretin demek yerine “Türkçe” öğretin diyor? Yoksa lider kendisi de bu sistemin kurbanlarından biri midir? Yoksa o da, “Ben de Türk’üm” demeyi özlemiş midir? Veya “Benim kadar ve benim gibi bir Türk olmanızı istiyorum.” mu demek istedi? “Diğer yetkililer evde bile Türkçe konuşmanızı istemezken, ben evde Türkçe konuşmanıza izin veriyorum.” mu demek istedi acaba? Acaba bu cümlelerin muhatabı ben ve küçücük oğlum Parsa mıydı? Yoksa bizim üzerimizden başkalarına bir mesaj mı verilmek istendi? Ya da tam okullar yeni açılmışken, “Sakın okullarda Türkçenin öğretilmesini aklınızdan geçirmeyin, bu dil sadece evde konuşulur.” mu demek istedi acaba?
Parsa’nın annesi bu soruların cevabını bilmiyordu. Fakat hikâyemizin kahramanı masum Parsa, liderin sorduğu sorunun cevabını mutlaka bir gün bulacak ve neden liderin sorusuna cevap olarak yüksek sesle “Türk’üm” diyemediğinin nedenlerini bulmaya çalışacak.
Paylaşılan söz konusu video, asimile edilen üç farklı kuşağın temsilcisinin bir araya geldiği tarihî bir ortamın videosudur. Asimilasyona maruz kalan birinci kuşağın temsilcisi Ayetullah Hamneyi, Türkçe biliyor ve evde Türkçe öğrenmenin doğru olduğunu savunuyor. İkinci kuşağın temsilcisi Parsa’nın annesi, Türkçe biliyor, fakat evde bile Türkçenin öğretilmesinin gereksiz olduğunu düşünüyor. Ve üçüncü kuşağın temsilcisi Parsa, Türkçe bile bilmiyor.Bu üç kuşağın ortak yönü yalnız asimilasyona maruz kalmaları değil, aynı zamanda maruz kaldıklarının farkında olmamalarıdır.Bunların arasında en şanslı olanı bence Parsa’dır. Çünkü onun beyni daha 5 yaşındayken, kimliğini sorgulayan bir soruyla uyarıldı.Bakın bunu ne zaman yazıyorum, gelecekte Parsa’yı Türkçü bir hareketin başında görürseniz hiç şaşırmayın. Çünkü o hepimizden daha erken bir yaşta ve çok daha farklı bir ortamda kimlik sorusuyla karşılaşmıştır.
Bir yorum
Geribildirim: İran’ın Geleceğinde Türk Faktörü - M. Rıza Heyet - Tebriz Araştırmaları Enstitüsü